NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
93 - (2449) حدثنا
أحمد بن
عبدالله بن
يونس وقتيبة
بن سعيد.
كلاهما عن
الليث بن سعد.
قال ابن يونس:
حدثنا ليث.
حدثنا
عبدالله بن
عبيدالله بن
أبي مليكة القرشي
التيمي؛ أن
المسور بن
مخرمة حدثه؛
أنه
سمع رسول الله
صلى الله عليه
وسلم على المنبر،
وهو يقول "إن
بني هشام بن
المغيرة
استأذنوني أن
ينكحوا
ابنتهم، علي
بن أبي طالب.
فلا آذن لهم.
ثم لا آذن لهم.
ثم لا آذن لهم.
إلا أن يحب
ابن أبي طالب
أن يطلق ابنتي
وينكح ابنتهم.
فإنما ابنتي
بضعة مني.
يريبني ما
رابها.
ويؤذيني ما
آذاها".
[ش
(بضعة) بفتح
الباء، لا
يجوز غيره،
وهي قطعة
اللحم.
(يريبني ما
رابها) قال
إبراهيم
الحربي: الريب
ما رابك من
شيء خفت
عقباه. وقال
الفراء: راب
وأراب بمعنى.
وقال أبو زيد:
رابني الأمر تيقنت
منه الريبة.
وأرابني
شككني
وأوهمني].
{93}
Bize Ahmed b. Abdillah
b. Yûnus ile Kuteybe b. Said ikisi birden Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler.
İbni Yûnus dedi ki: Bize Leys rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b.
Ubeydillah b. Ebi Müleykete'l-Kureşi Et-Temimi rivayet etti. Ona da İbni
Mahrame rivayet etmişki,
Kendisi Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i minber üzerinde iken dinlemiş, şöyle
buyuruyormuş :
«Gerçekten Hişam b.
Muğıre oğulları kızlarını Ali b. Ebi Talib'e nikâhlamak için benden izin
istediler. Ben onlara izin vermiyorum! Sonra (yine) Ben onlara izin vermiyorum!
Sonra (yine) Ben onlara izin vermiyorum! Meğer ki, Ebû Tâlib'in oğlu benim
kızımı boşayıb, onların kızını almak İsteyel Çünkü benim kızım ancak benden bir
parçadır. Onu şüpheye düşüren beni de şüpheye düşürür; ona eziyet veren şey
bana da eziyet verir.»
94 - (2449) حدثني
أبو معمر،
إسماعيل بن
إبراهيم
الهذلي. حدثنا
سفيان عن
عمرو، عن ابن
أبي مليكة، عن
المسور بن
مخرمة. قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم "إنما
فاطمة بضعة
مني. يؤذيني
ما آذاها".
{94}
Bana Ebû Ma'mer İsmail
b. İbrahim El-Hüzeli rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyân Amr'dan, o da İbni Ebi
Müleyke'den, o da Misver b. Mahreme'den naklen rivayet etti, Misver şöyle demiş
:
Resûlullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem):
«Fâtıme ancak ve ancak
benden bir parçadır. Ona eziyet veren şey bana da eziyet verir.» buyurdular.
95 - (2449) حدثني
أحمد بن حنبل.
أخبرنا يعقوب
بن إبراهيم.
حدثنا أبي عن
الوليد بن
كثير. حدثني
محمد بن عمرو
بن حلحلة
الدؤلي؛ أن
ابن شهاب حدثه؛
أن علي بن
الحسين حدثه؛
أنهم
حين قدموا
المدينة، من
عند يزيد بن
معاوية، مقتل
الحسين بن علي
رضي الله
عنهما، لقيه المسور
بن مخرمة.
فقال له: هل لك
إلي من حاجة
تأمرني بها؟
قال فقلت له:
لا. قال له: هل
أنت معطي سيف
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم؟ فإني
أخاف أن يغلبك
القوم عليه.
وايم الله! لئن
أعطيتنيه لا
يخلص إليه
أبدا، حتى
تبلغ نفسي. إن
علي بن أبي
طالب خطب بنت
أبي جهل على
فاطمة. فسمعت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وهو يخطب
الناس في ذلك،
على منبره
هذا، وأنا
يومئذ محتلم،
فقال "إن
فاطمة مني.
وإني أتخوف أن
تفتن في دينها".
قال ثم ذكر
صهرا له من
بني عبد شمس.
فأثنى عليه في
مصاهرته إياه
فأحسن. قال
"حدثني
فصدقني. ووعدني
فأوفى لي.
وإني لست أحرم
حلالا ولا أحل
حراما. ولكن،
والله! لا
تجتمع بنت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم وبنت عدو
الله مكانا
واحدا أبدا".
[ش
(أن تفتن في
دينها) أي
بسبب الغيرة
الناشئة من
البشرية. (ثم
ذكر صهرا) هو
أبو العاص بن
الربيع. زوج
زينب رضي الله
عنها، بنت
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم. والصهر
يطلق على
الزوج
وأقاربه
وأقارب
المرأة. وهو
مشتق من صهرت
الشيء
وأصهرته، إذا
قربته. والمصاهرة
مقاربة بين
الأجانب
والمتباعدين.
(لا أحرم
حلالا) أي لا
أقول شيئا
يخالف حكم
الله. فإذا
أحل شيئا لم
أحرمه. وإذا
حرمه لم أحلله
ولم أسكت عن
تحريمه، لأن
سكوتي تحليل
له. ويكون من
جملة محرمات
النكاح الجمع
بين بنت نبي
الله وبنت عدو
الله].
{95}
Bana Ahmed b. Hanbel
rivayet etti. (Dediki): Bize Ya'kub b. İbrahim haber verdi. (Dediki): Bize babam
Velid b. Kesir'den rivayet etti, (Demişki): Bana Muhammed b. Amr b. Hal hatele'd-Düeli rivayet etti. Ona da İbni
Şihab rivayet etmiş, ona da Ali b. Hüseyn rivayet etmiş ki:
Kendileri Yezid b.
Muâviye'nin yanından, Hüseyin b. Âli (Radiyallahû anh)'ın şehid edildiği yerden
Medine'ye geldikleri vakit ona Misver b. Mahreme tesadüf etmiş ve o:
— Bana emredecek bir hacetin var mı? diye
sormuş. Ali şöyle demiş :
— Ben kendisine : Hayır! diye cevab verdim. Misver :
— Bana Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in kılıcını verir misin? Çünkü ben bu kavmin onu almak için sana galebe
çalacaklarından korkarım. Allah'a yemin olsun! Eğer onu bana verirsen ona
ebediyyen dokunulmaz, tâ canım çıkıncaya kadar! Gerçekten Ali b. Ebi Tâlib, Ebû
Cehl'in kızı Fâtime'yi istedi de, ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'i dinledim. Kendisi halka şurada, şu minberinin üzerinde hutbe
okuyordu. Ben o zaman baliğ olmuştum:
«Gerçekten Fâiıme
bendendir. Ben onun dini hususunda fitneye uğrayacağından korkarım.» buyurdular, demiş.
Misver demiş ki: Sonra
Abdi Şems oğullarından bir damadını anarak kendisine damat olması hususunda ona
senada bulundu. Ve çok güzel sena etti. Buyurdu ki;
«Benimle konuştu, bana
doğruyu söyledi; bana vadetti, sözünü yerine getirdi. Ben ne helâli haram
kılarım, ne de haramı helâl! Lâkin Vallahi Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'ın kızıyla Allah'ın düşmanının kızı ebediyyen bir yere gelemez!»
96 - (2449) حدثنا
عبدالله بن
عبدالرحمن
الدارمي. أخبرنا
أبو اليمان.
أخبرنا شعيب
عن الزهري.
أخبرني علي بن
حسين؛ أن
المسور بن
مخرمة أخبره؛
أن
علي بن أبي
طالب خطب بنت
أبي جهل.
وعنده فاطمة
بنت رسول الله
صلى الله عليه
وسلم. فلما سمعت
بذلك فاطمة
أتت النبي صلى
الله عليه
وسلم فقالت
له: إن قومك
يتحدثون أنك
لا تغضب
لبناتك. وهذا
علي، ناكحا
ابنة أبي جهل.
قال المسور:
فقام النبي
صلى الله عليه
وسلم فسمعته
حين تشهد. ثم
قال "أما بعد.
فإني أنكحت أبا
العاص ابن
الربيع.
فحدثني
فصدقني. وإن
فاطمة بنت
محمد مضغة
مني. وأنما
أكره أن
يفتنوها. وإنها،
والله! لا
تجتمع بنت
رسول الله وبنت
عدو الله عند
رجل واحد أبدا".
قال، فترك
علي الخطبة.
[ش
(مضغة) المضغة
القطعة من
اللحم].
{96}
Bize Abdullah b.
Abdirrahman Ed-Dârimi rivayet etti. [Dediki): Bize Ebû'l-Yeman haber verdi.
(Dediki): Bize Şuayb Zühri'den rivayet etti. (Demişki): Bana Ali b. Hüseyin
haber verdi. Oha da Misver b. Mahreme haber vermiş ki,
Ali b. Ebi Tâlib, Ebû
Cehl'in kızını istemiş. Fâtıme binti Resûlulah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de
yanında imiş. Fâtime bunu işitince, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e
gelerek ona buıu söylemiş :
— Kavmin senin kızların
namına kızmadığını söylüyorlar. İşte Ali Ebû Cehl'in kızını nikâh ediyor!
Misver demiş ki: Bunun
üzerine Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ayağa kalktı. Kendisini teşehhüd
getirirken işittim. Sonra şöyle buyurdular:
«Bundan sonra (malûm
olsun ki) ben Ebû'l-Âs Ibni Rabi'ye (kızımı) nikahladım. Benimle konuştu ve
doğru söyledi. Şüphesiz ki, Fâtıme bİnti Muhammed benden bir parçadır. Ben ancak
ve ancak onu belâya sokmalarından çekiniyorum. Mes'ele şu ki: Vallahi
Resûlullah'ın kızı ile Adüvvüliah'ın (ALLAH düşmanı) kızı, bir adamın yanında
ebediyyen bir yere gelemezler.» Misver: Bunun üzerine Ali istemekten vazgeçti,
demiş.
96-م - (2449) وحدثنيه
أبو معن
الرقاشي
حدثنا وهب
(يعني ابن
جرير) عن أبيه.
قال: سمعت
النعمان (يعني
ابن راشد)
يحدث عن
الزهري، بهذا
الإسناد،
نحوه.
{m-96}
Bu hadisi bana Ma'n
Er-Rakâşi de rivayet etti. (Dediki): Bize Vehb (yâni İbni Cerir) babasından
rivayet etti. (Demişki): Nu'mân't (yâni ibni Râşid'i) Zühri'den bu isnadla bu
hadisin benzerini rivayet ederken dinledim.
İzah:
Bu hadisi Buhari
«Kitâbu Fartü'l-Humûs»'da tahric etmiştir.
Bad'a : Et parçası
demektir. Mudğa da aynı mânâya gelir.
Ulemânın beyânlarına
göre bu hadisde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e her ne suretle olursa
olsun eziyet vermenin haram olduğuna delil vardır. Velev ki; eziyet aslı mubah
olan bir şeyden gelsin, bu hususda başkaları ona kıyas edilemez.
Filhakika Besûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) :
«Ben bir helâli haram
kilamam...» buyurarak Ebû Cehl'in. kızının Hz. Ali'ye mubah olduğunu bildirmiş.
Ancak kendi kızıyle onun bir nikâh altında toplanmalarını iki illetten dolayı
yasak etmiştir. Bunlardan biri bu nikâhın kızı Fâtıme'ye eziyet vermesidir. Bu
takdirde kendisi de eziyet duyacak ve ona eziyet veren helak olacaktır. işte Hz
Ali ile Fâtıme (Radiyallahu anha)'ya karşı beslediği sonsuz şefkatten dolayı
bundan men etmiştir. İkinci illet kıskançlık dolayısıyle Hz. Fâtıme'nin fitneye
duçar olmasından duyduğu endişedir. Ulemâdan bazıları;
«Nebi (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in muradı Ebû Cehl'in kızı ile Fâtıme'nin bir nikâh altında
toplanmalarını yasaklamak değildir. O sadece Allah'ın lutfu ile bunların bir
araya gelemeyeceklerini bildirmiştir.» demişlerdir. İhtimal ki, Allah Teâiâ
Nebiinin kızı ile Adüvvullah'ın kızının bir nikâh altında toplanmalarını haram
kılmış da Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) burada onu haber vermiştir.
Bu takdirde bu mes'eie de nikâhı haram olan kadınlar faslına dâhil olur.
Ebû'l-Âs b. Rabi' Nebi
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in damadı idi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) ona Mekke'de iken büyük kızı Zeyneb (Radiyallahu anha)'yi nikahlamıştı.
Ebû'l-Âs ahlâkı ve muaşereti güzel, özü-sözü doğru bir zât idi. Kureyş bu
evlenmeye karşı çıkmış, Hz. Zeyneb'i boşamasını istemişierse de, o buna razı
olmamış; bu suretle Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i memnun etmişti.
Bilâhare Bedir gazasında müslümanların eline esir düştü. Hz, Zeyneb annesinin
kendisine düğün hediyesi olarak verdiği gerdanlığını fidye olmak üzere
Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. Bu hediyye başta Resûlullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) olmak üzere bütün ashab-ı kiramı ağlattı.
Hediyeyi sahibine iade ettiler ve Ebû'l-Âs'i da serbest bıraktılar. Birkaç
zaman sonra Mekke'deki işlerini tasviye eden Ebû'l-Âs (Radiyallahu anh)
müslüman olarak Medine'ye hicret etti.